باب: ما يكره
من كثرة
السؤال وتكلف
ما لا يعنيه.
3. ÇOK SORU SORMAK VE KENDİSİNİ İLGİLENDİRMEYEN ŞEYİ ÜSTÜNE
ALMANIN MEKRUHLUĞU
وقوله تعالى:
{لا تسألوا عن
أشياء إن تبد
لكم تسؤكم}
/المائدة: 101/.
Yüce Allah "Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza
gitmeyecek olan şeyleri sormaym"(Maide 101) buyurmuştur.
حدثنا عبد
الله بن يزيد
المقرئ: حدثنا
سعيد: حدثني
عقيل، عن ابن
شهاب، عن عامر
بن سعد بن أبي
وقاص، عن أبيه:
أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال: (إن
أعظم المسلمين
جرماً، من سأل
عن شيء لم
يُحرَّم،
فحُرِّم من أجل
مسألته).
[-7289-] Amir b. Sa'd b. Ebi Vakkas'ın babasından
nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Müslümanların içinde günahı en büyük olan, haram olmayan
bir şeyin hükmünü sorup da haram kılınmasına sebep olan kimsedir"
buyurmuştur.
حدثنا إسحق:
أخبرنا
عفَّان: حدثنا
وهيب: حدثنا
موسى بن عقبة:
سمعت أبا
النضر
يحدِّث، عن
بسر بن سعيد،
عن زيد بن
ثابت:
أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم اتخذ
حجرة في المسجد
من حصير، فصلى
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
فيها ليالي
حتى اجتمع
إليه ناس، ثم
فقدوا صوته
ليلة، فظنوا
أنه قد نام،
فجعل بعضهم
يتنحنح ليخرج
إليهم، فقال:
(ما زال بكم
الذي رأيت من
صنيعكم، حتى
خشيت أن يكتب
عليكم، ولو
كُتب عليكم ما
قمتم به،
فصلوا أيها
الناس في
بيوتكم، فإن
أفضل صلاة
المرء في بيته
إلا الصلاة
المكتوبة).
[-7290-] Zeyd b. Sabit'in nakline göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem mescidde hasırdan bir oda edindi ve burada birkaç
gece namaz kıldı. Sonunda insanlar onun etrafında toplanmaya başladılar. Sonra
bir gece Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sesini duymaz oldular. Onun
uyuduğunu zannettiler. Bazıları Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
yanlarına çıkması için boğazını temizlemeye ıhı ıhı demeye başladı. Bunun
üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Yaptığınız hareketleri görüyorum. Ancak bunun sizefarz
kılınacağından ve kılındığı takdirde ifa edemeyeceğinizden korktum. Ey
insanlar! Namazı evlerinizde kılınız. Çünkü farz namaz hariç bir kimsenin en
faziletli namazı evinde kıldığı namazdır. "
حدثنا يوسف
بن موسى:
حدثنا أبو
أسامة، عن
بريد بن أبي
بردة، عن أبي
بردة، عن أبي
موسى الأشعري
قال:
سئل
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم عن أشياء
كرهها، فلما
أكثروا عليه
المسألة غضب،
وقال: (سلوني).
فقام رجل
فقال: يا رسول
الله، من أبي؟
قال: (أبوك
حذافة). ثم قام
آخر فقال: يا
رسول الله، من
أبي؟ فقال:
(أبوك سالم
مولى شيبة).
فلما رأى عمر
ما بوجه رسول
الله صلى الله
عليه وسلم من
الغضب قال:
إنا نتوب إلى
الله عز وجل.
[-7291-] Ebu Musa el- Eş'ari şöyle demiştir: Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e hoşlanmadığı birtakım şeyler soruldu. Sahabiler
soru sormayı çoğaltınca, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem öfkelendi ve
"Sorun!" buyurdu. Birkişi ayağa kalkarak "Ya
Resulallah! Babam kimdir?" dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Baban HuzCıfe'dir" dedi. Sonra bir başkası ayağa kalktı ve "Ya
Resulallah! Benim babam kimdir?" diye sordu. Resulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem
"Baban Şeybe'nin azatlısı Salim'dir" dedi. Hz. Ömer
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yüzündeki öfkeyi görünce "Biz
aziz ve celil olan Al1ah'a tövbe ederiz" dedi.
حدثنا موسى:
حدثنا أبو
عوانة: حدثنا
عبد الملك، عن
ورَّاد، كاتب
المغيرة، قال:
كتب معاوية إلى
المغيرة: اكتب
إليَّ ما سمعت
من رسول الله صلى
الله عليه
وسلم، فكتب
إليه:
إن
نبي الله صلى
الله عليه
وسلم كان يقول
في دبر كل
صلاة: (لا إله
إلا الله وحده
لا شريك له،
له الملك وله
الحمد، وهو
على كل شيء
قدير، اللهم
لا مانع لما
أعطيت، ولا
معطي لما
منعت، ولا
ينفع ذا الجد
منك الجد).
وكتب إليه:
إنه كان ينهى
عن قيل وقال،
وكثرة السؤال،
وإضاعة المال.
وكان ينهى عن
عقوق الأمهات،
ووأد البنات،
ومنعٍ وهات.
[-7292-] Muğıre'nin katibi Verrad şöyle demiştir:
Muaviye, Muğıre'ye bir mektup yazarak "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'den duyduğunu bana yaz" dedi. Bunun üzerine Mugıra şöyle yazdı:
Allah'ın Nebii her namazın sonunda şu duayı yapıyordu: "La
ilahe illallahu vahdeha la şerıke leh, lehu'l-mulkü ve lehü'l-hamdu ve hüve ala
kulli şey'in kadır. Allahümme la mania li ma a'teyte ve la mu'tiye li ma
men'ate. Ve la yenfeu zelceddi minke'l-ceddü=Allah'tan başka hiçbir ilah
yoktur, O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'na mahsustur. O her şeye
kadirdir. Allah'ım senin verdiğini engelleyecek, vermediğini verecek hiç kimse
yoktur. Senin katında mal varlığı olana zenginliği fayda vermez." Mugıra
mektubunda bir de şunu yazdı:
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem dedikoduyu, çok soru
sormayı ve malı zayi etmeyi yasak ederdi. O annelere karşı gelmeyi, kız
çocuklarını (diri diri) toprağa gömmeyi ve dilenmeyi yasak ederdi.
حدثنا
سليمان بن
حرب: حدثنا
حمَّاد بن
زيد، عن ثابت،
عن أنس قال:
كنا
عند عمر فقال:
نُهينا عن
التكلف.
[-7293-] Enes r.a. şöyle demiştir: Ömer'in yanında
bulunduğumuz sırada bize
"Zorlama ve yapmacık tavır takınmak bize yasak edildi"
dedi.
حدثنا أبو
اليمان:
أخبرنا شعيب،
عن الزُهري. وحدثني
محمود: حدثنا
عبد الرزاق:
أخبرنا معمر، عن
الزُهري:
أخبرني أنس بن
مالك رضي الله
عنه:
أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم خرج حين
زاغت الشمس
فصلى الظهر،
فلما سلَّم
قام على
المنبر، فذكر
الساعة، وذكر
أن بين يديها
أموراً عظاماً،
ثم قال: (من أحب
أن يسأل عن
شيء فليسأل
عنه، فوالله
لا تسألوني عن
شيء إلا
أخبرتكم به ما
دمت في مقامي
هذا). قال أنس:
فأكثر الناس
البكاء،
وأكثر رسول
الله صلى الله
عليه وسلم أن
يقول: (سلوني).
فقال أنس: فقام
إليه رجل
فقال: أين
مدخلي يا رسول
الله؟ قال:
(النار). فقام
عبد الله بن
حذافة فقال:
من أبي يا
رسول الله؟
قال: (أبوك
حذافة). قال: ثم
أكثر أن يقول:
(سلوني،
سلوني). فبرك
عمر على
ركبتيه فقال:
رضينا بالله
رباً،
وبالإسلام
ديناً،
وبمحمد صلى
الله عليه وسلم
رسولاً. قال:
فسكت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم حين
قال عمر ذلك،
ثم قال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم:
(أولى، والذي
نفسي بيده،
لقد عرضت علي
الجنة والنار
آنفاً في عرض
هذا الحائط،
وأنا أصلي، فلم
أر كاليوم في
الخير والشر).
[-7294-] Enes b. Malik şöyle demiştir: Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem güneş (tam tepe noktasından batıya doğru) kayınca
(odasından) dışarı çıktı ve öğlen namazını kıldırdı. Selam verince minbere çıktı.
Kıyametten ve onun hemen öncesinde birtakım büyük olayların meydana
geleceğinden söz etti. Sonra şöyle buyurdu:
"Herhangi bir şey sormak isteyen varsa buyursun sorsun!
Allah'a yemin ederim ki bana ne sorarsanız şu makamımda bulunduğum sürece onu
size haber vereceğim." Enes şöyle devam etti:
İnsanlar gözyaşlarına boğuldular. Resulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem "Bana sorun" deyip durdu. Sonra birisi ayağa kalktı ve
"Ya Resulallah! Ben nereye gireceğim" dedi. Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Cehenneme" buyurdu. Abdullah b. Huzafe
ayağa kalktı ve "Ya Resulallah! Babam kimdir?" dedi. Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Baban Huzafe'dir" diye cevap verdi.
Bundan sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Dilediğinizi sorun,
dilediğinizi sorun" deyip durdu. Bunun üzerine Hz. Ömer dizleri üzere
çökerek şöyle dedi:
"Bizler Allah'ı Rab, İslamı din ve Muhammed'i Resul olarak
seçtik ve razı 01duk." Ömer'in bu sözü üzerine Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem sustu, sonra şöyle buyurdu: "Bu daha iyidir. Kudretiyle
yaşadığım Allah'a yemin ederim ki az önce namaz kılarken bu duvarda bana cennet
ve cehennem gösterildi. Hayır ve şerde bugünkü gibisini görmedim."
حدثنا محمد
بن عبد
الرحيم:
أخبرنا رَوح
بن عبادة:
حدثنا شعبة:
أخبرني موسى
بن أنس قال:
سمعت أنس بن
مالك قال:
قال
رجل: يا نبي
الله، من أبي؟
قال: (أبوك
فلان). ونزلت:
{يا أيها
الذين آمنوا
لا تسألوا عن
أشياء}. الآية.
[-7295-] Enes b. Malik şöyle demiştir: Adamın biri
"Ya Resulallah! Babam kimdir" diye sordu. Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem
"Baban filanca kişidir" dedi ve "Ey iman edenler!
Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayınız" ayeti indi.
حدثنا الحسن
بن صبَّاح:
حدثنا شبابة:
حدثنا ورقاء،
عن عبد الله
بن عبد
الرحمن: سمعت
أنس بن مالك
يقول:
قال
رسول الله صلى
الله عليه وسلم:
(لن يبرح
الناس
يتساءلون حتى
يقولوا: هذا الله
خالق كل شيء،
فمن خلق الله).
[-7296-] Enes b. Malik şöyle demiştir: Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"İnsanlar soru sormaya o kadar dalacaklar ki sonunda 'Her
şeyi yaratan Allah'tır. Peki Allah'ı kim yarattı?' diyeceklerdir."
حدثنا محمد
بن عبيد بن
ميمون: حدثنا
عيسى بن يونس،
عن الأعمش، عن
إبراهيم، عن
علقمة، عن ابن
مسعود رضي
الله عنه قال:
كنت
مع النبي صلى
الله عليه
وسلم في حرث
بالمدينة،
وهو يتوكَّأ
على عسيب، فمر
بنفر من اليهود،
فقال بعضهم:
سلوه عن الروح،
وقال بعضهم:
لا تسألوه، لا
يُسْمِعْكُم
ما تكرهون،
فقاموا إليه
فقالوا: يا
أبا القاسم، حدثنا
عن الروح،
فقام ساعة
ينظر، فعرفت
أنه يوحى
إليه، فتأخرتُ
عنه حتى صعد
الوحي، ثم
قال:
{ويسألونك عن
الروح قل
الروح من أمر
ربي}.
[-7297-] İbn Mes'ud şöyle demiştir: Ben Medine'de bir
tarlada Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemla birlikte idim. O bir hurma
dalına dayanmıştı. Derken Yahudilerden bir grup geldi. Bunlardan birisi
"Ona ruh hakkında soru sorun" dedi. Bir diğeri
"Ona hiçbir şey sormayın ki size hoşlanmadığınız şeyleri söylemesin"
dedi. Sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına geldiler ve
"Ey Ebü'l-Kasım! Bize ruhtan söz et" dediler.
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir süre ayakta baka kaldı. Anladım ki
ona vahiy geliyor. Vahiy bitinceye kadar ondan geride durdum, Sonra "Sana
ruh hakkında soru sorarlar. Deki ruh, Rabbimin emrindendir"(İsra 85) ayeti
indi.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Çok soru sormanın ve kendisini ilgilendirmeyen şeyi üstüne
almanın me kruhluğu." İmam Buhari attığı bu başlıkla ayeti, ileri sürdüğü
mekruhluğa deli olarak göstermek ister gibidir. Bu tavır, ayetin tefsiri
hakkında ileri sürülen gö• rüşlerden bir tercihte bulunmaktır. Söz konusu
ayetin nüzul sebebi hakkında ihtilaftan Maide suresinin tefsirinde söz etmiş ve
İbnü'l-Müneyyir'in ayetin olmuş ve olmamış şeyler hakkında çok soru sormayla
ilgili olarak indiği yolundaki tercihinden söz etmiştik. Buhari"nin tutumu
da bunu göstermektedir. İmam Buharl'nin bu bölümde zikrettiği hadisler bu
görüşü teyid etmektedir. Fıkıh bilginlerinden bir grubun bu konudaki tepkisi
çok sert olmuştur. Bunların arasında Kadı Ebu Bekir b. el-Arabi' de yer
almaktadır. O şöyle der:
Bazı gafiller topluluğu, olayların hükmü hakkında soru sormanın
yasak olduğuna inanmışlar ve bu ayeti delilolarak almışlardır. Oysa gerçek
böyle değildir. Çünkü ayet, yasak olan şeyin cevabı verildiğinde üzüntüye sebep
olacak soru olduğu noktasında gayet açıktır. Olayların hükmü ile ilgili sorular
bu nitelikte değildir.
Gerçek İbnü'l-Arabi"nin dediği gibidir. Zira ifadenin
zahirinden anlaşılan bu yasaklığın vahyin indiği zamana mahsus olduğudur. Bu
anlayışı Buharl'nin en başa koyduğu Sa' d hadisi desteklemektedir. Bu o kişidir
ki haram olmayan bir şeyin hükmünü sorar ve haram kılınmasına sebep olur.
"Çünkü böyle bir sakıncanın meydana gelmeyeceği noktasında artık güven
hasılolmuştur. Bezzar' ın naklettiği hadis Sa'd hadisinin manasına dahildir.
Bezzar bu hadisin senedinin sahih olduğunu belirtmiştir. Hakim ise
Ebü'd-Derda'dan sahih değerlendirmesiyle birlikte şöyle bir nakilde
bulunmuştur:
"Yüce Allah'ın kitabında helal kıldığı şeyler helaldir.
Haram kıldıkları haramdır. Hüküm vermeyip, sükQt ettikleri bağışlanmıştır. Yüce
Allah'ın bağışlamasını kabul ediniz. Zira Allah hiçbir şeyi unutmaz."
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bundan sonra "Senin Rabbin unutkan
değildir"(Meryem 64) ayetini okumuştur. Darekudni'nin Ebu Salebe'den
nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Yüce Allah birtakım şeyleri farz kılmıştır ki bunları
ihmal etmeyiniz. O birtakım şer'f cezalar koymuştur ki bunları aşmayınız. Baz!
şeyleri unuttuğundan değil, size rahmetinden sükQt geçmiştir. Bunları
araştırmayınız. "(Darekutni, Sünen, LV, 183)
Bu hadisin Tirmizl'nin naklettiği Selman hadisinden şahidi
vardır. Bir diğerini ise İbn Abbas nakletmiş olup Ebu Davud'dadır. Müslim'in
Sabit vasıtasıyla Enes'ten naklettiği hadisin aslı İlim Bölümünde geçtiği üzere
Buharl'de yer almaktadır. Bu hadis şöyledir:
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e herhangi bir şey sormamız
yasaktı. Bedevilerden bu tip yasaklardan habersiz birisinin gelip O'na soru
sormasından hoşlanıyorduk. Bedevi gelip Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'e soru soruyor, biz de cevabını dinliyorduk. "(Müslim, İman)
Müslim bu hadisi sonuna kadar nakleder. Uan başlığı altında İbn
Ömer hadisinde şu ifade geçmişti: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
soru sormadan hoşlanmadı ve onu ayıpladı." Müslim' in nakline göre Newas
b. Sem'an şöyle demiştir:
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ila birlikte Medine' de
bir yıl kaldım. Benim hicret etmeme ona soru sormaktan başka bir mani yoktu.
Herhangi birimiz hicret ettiğinde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e soru
sorma imkanı kalmıyordu."(Müslim, Birr ve's-Sıla) Newas'ın demek istediği
şudur:
Kendisi bir heyet içinde Medine'ye gelmiş ve meselelerin hükmünü
öğrenmek üzere bu şekilde kalmaya devam etmiştir. Çünkü o, heyet üyeliği
vasfından çıkıp, sürekli ikamet durumuna düşmekten ve böylece muhacir haline
gelip, soru sorma imkanını kaçırmaktan korkuyordu. Bu hadis soru sorma
yasaklığına muhatap olanların, -ister heyet üyesi, ister başkaları olsun-
Araplardan başkası olduklarına işaret etmektedir. Ahmed b. Hanbel'in nakline
göre Ebu Ümame şöyle demiştir:
"Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan
şeyleri sormayın" ayeti inince bizler Resulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'e soru sormaktan kaçınmaya başladık. Sonra bir bedevinin yanına gittik.
Ona rüşvet olarak bir hırka verdik ve "Nebi'e soru sor" dedik.(Ahmed
b. Hanbel, V, 266)
Ebu Ya'la'nın nakline göre Bera şöyle demiştir: Bir yıl geçerdi
de Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e herhangi bir meselenin hükmünü
sormak isterdim ancak korkardım. Bizler bedevilerin gelip Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'e soru sormasını ve sordukları soruların cevabını duyup,
bundan istifade etmeyi temennı ederdik. Hadislerde sahabilerin soru
sorduklarına dair ifadelere gelince bunun sözkonusu ayetin inmesinden önce olma
ihtimali olduğu gibi, ayetteki yasaklığın hükmü açıklanan şeylerden ihtiyaç
duyulanlara veya o anda bilme ihtiyacı içinde oldukları şeylere şamil olmama
ihtimali de vardır. Kamış kullanarak hayvan boğazlamanın hükmü, Allah'a
itaatten başkasını emrettiklerinde yöneticilere (emır) itaat etmenin vacip olup
olmadığı, kıyamet gününün ahvali, kıyametten önce meydana gelen fitne ve
savaşlara dair sorular buna örnektir. Yine onların kelale, içki içme, kumar
oynama, haram aylarda savaşma, yetimler, adet hali, kadınlar, av ve başka
şeyler konusundaki sorularında olduğu gibi Kur'an'la ilgili soruları da başka
bir örnektir.
Fakat henüz meydana gelmemiş bir mesele hakkında çok soru
sormanın mekruhluğu konusunda ayeti esas alanlar, bu hükmü ilhak yoluyla elde
Rtmişlerdir. Şöylesine; çok soru sormak zor olan hükümle mükellef kılınmaya
sebep teşkil ettiğine göre bundan kaçınmak uygun olur. Darimı Müsned'inin baş
taraflarında bu konuyla ilgili özel bir bölüm açmıştır ve orada sahabi ve
tabiUndan konuyla ilgili birçok nakillere yer vermiştir. Bunlardan biri İbn
Ömer'in şu ifadesidir:
"Henüz meydana gelmemiş şeyi sormayınız. Çünkü ben (babam)
Hz. Ömer'den henüz meydana gelmemiş şeyin hükmünü sorana lanet okuduğunu
işittim." Hz. Ömer de "Size henüz meydana gelmemiş olan şeyin hükmünü
sormayı yasaklıyorum. Çünkü meydana gelmiş olanlarla ilgili bizim (büyük bir)
meşguliyetimiz vardır" demiştir. Zeyd b. Sabit'e herhangi bir şeyin hükmü
sorulduğunda "Bu oldu mu?" diye sorar, kendisine "Hayır"
denildiğinde "Meydana gelinceye kadar bekleyin sonra sorarsınız" diye
cevap verirdi.
Bazı imamlar şöyle demişlerdir: Gerçek şu ki hakkında herhangi
bir nas bulunmayan şeyi araştırmak iki şekilde olur: Birincisi onun farklı
şekilleriyle birlikte nassın delaletine dahil olup olmadığı araştırılır. Bu
çirkin bir şey değil, arzu edilen bir durumdur. Dahası belki de müçtehidler
arasından bunu yapabilecek tek kişi kalanlar için farz bile olur. İkincisi
farkların şekilleri üzerinde iyice düşünmekle olur. Böylece bilgin birbirine
benzer olan şeyleri arada birlik niteliği olduğu halde şer'an etkisi olmayan
bir farkla birbirinden ayırır ya da bunun aksini yapar yani birbirinden farklı
olan şeyleri mesela. geçerli olmayan bir nitelikle birleştirir. Selef
bilginlerinin kınadığı budur. İbn Mesud hadisi, tam da bu tavra uygun
düşmektedir.
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "(Fiillerinde ve
sözlerinde haddi aşan ve aşırı giden, herşeyi) derinlemesine araştıranlar helak
olmuşlardır" buyurmuştur. Hadisi Müslim rivayet etmiştir.(Müslim, İlim)
Bilginler bu tip bir hareketin boş yere zaman kaybı olduğu kanaatine
varmışlardır. Kitaptan, sünnetten ve icmadan dayanağı olmayan bir mesele
üzerine detayı çoğaltmak da böyledir. Bu gerçekten meydana gelmesi nadir olan
şeylerdendir. Kişi buna zaman harcar ama zamanını başka bir mesele için harcasa
daha iyi olurdu. Özellikle bu yapılan hareket, vukuu çok olan şeyi beyan etmede
genişlemeyi dikkatten kaçırmaya sebep oluyorsa! Çok soru sormada bundan daha
beteri, şeriatın nasıllığını sormayarak iman etme esasını getirdiği gaybi
şeyleri araştırmadır. Bunlardan birisi de his ve duyu aleminde şahidi
olmayandır. K.ıyametin vaktini, ruhu, bu ümmetin ömrünü sormak ve buna benzer
ancak nakille bilinebilecek şeyleri merak etmek bu kabildendir.
Bunların çoğu hakkında herhangi bir şey sabit değildir ki
araştırmadan ona iman etmek gereklidir. Bundan daha kötüsü ise hakkında çok
soru sormanın insanı şüpheye ve şaşkınlığa sürüklediği şeydir. Bunun örneği Ebu
Hureyre hadisinde şöyle gelecektir:
""İnsanlar soru sormaya o kadar dalacaklar ki sonunda
'Her şeyi yaratan Allah'tır. Peki Allah'ı kim yarattı?' diyeceklerdir." Bu
hadis, bu bölümün sekizinci hadisidir.
"Haram kılındı." İbnü't-Tin şöyle der: Buna bitişik
olan günah, Müslümanları sorduğu soru dolayısıyla zarara sokmaktır. Buna örnek,
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sorudan önce helal olan konuda onlara
hareket yasağı getirmesidir. Iyaz şöyle demiştir:
Hadisteki "el-curm" kelimesinden maksat, karşılığında
ikab olan günah anlamında değil, Müslümanların üzerine bir hükmün gelmesine
sebep olmak manasındadır. Çünkü soru sormak mubahtl. Bundan dolayı Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Bana dilediğinizi sorunuz" buyurmuştur. Ancak Nevevi,
Kadı Iyaz'ı tenkit etmiş ve şöyle demiştir: Bu, zayıf hatta batıl bir cevaptır.
Doğru olan Hattabi, Teymive başkalarının söyledikleridir. Buna göre
"cürüm"den maksat günahtır. Bilginler bunun hiç ihtiyaç yokken sırf
zorlama ve inatla soru soran kimselere mahsus olduğunu söylemişlerdir. Günahın
bunlara mahsus olmasının sebebi, ihtiyaç duyulan konularda soru sorma emrinin
varlığıdır. Zira Yüce Allah "eğer bilmiyorsanız bilenlere sorunuz"
buyurmuştur. Bir kimse başına gelen bir olayın hükmünü sorarsa mazurdur, bundan
günaha girmez ve kınanmaz. Soru sorma emri ve bundan yasaklık diğerinde olmayan
bir yöne mahsustur. Nevevi şöyle der:
Buradan bir şey yapıp da başkasına zarar veren kimsenin günaha
girdiği sonucu çıkmaktadır.
Hadisten Çıkan Sonuçlar
1- Eşyada aslolan -şeriattan aksine bir hüküm gelmedikçe-
mubahlıktır.
2- Bu hadisten İmam Buhari'nin attığı başlıktan başka şey daha
anlaşılmaktadır. O da sahabilerin Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in durumunu
gözetmeleri ve öfkelendiğinde ona çok şefkatli davranmalarıdır. Öfkenin sebebi,
onunla ilgili olan bir konunun sahabileri de kapsayacağı endişesidir. Hadisten
ayrıca Hz. Ömer'in ona karşı nazlandığı anlaşılmaktadır.
3- Öğüt verme esnasında öfkelenmek mümkündür.
4- Bir öğrenci kendisinden istifade ettiği hocanın önünde diz
çökebilir.
5- Fitnenin meydana geleceğine dair karinenin ortaya çıktığı bir
şeyin varlığında ondan A1lah'a sığınmak meşrudur.
İbn Abdilberr şöyle demiştir: İmam Malik' e çok soru sormanın
yasaklığının ne demek olduğu soruldu. O da şöyle cevap verdi: Bilmiyorum
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sizin yaptığınız şekilde olayların
hükmünü sormayı mı yasakladı, yoksa insanların mal dilenmesini mi yasakladı?
İbn Abdilberr şöyle der:
Doğrusu birinci şıktır. İkinciye gelince, bunun az ve çokluğunu
birbirinden ayırıp, az olursa caizdir, çok olursa değildir demenin herhangi bir
manası yoktur. İbn Abdilberr şöyle devam eder:
İfade edildiğine göre sahabiler bir şeyin hükmünü sorarlar ve bu
konuda ısrarcı olurlar, sonunda o şeyin haram olmasına sebep olurlardı.
Bilginlerin çoğunluğuna göre soru sormaktan maksat, yeni çıkan olaylar hakkında
soru sormak, şaşırtmaca ve düzmece birçok soru yöneltmektir. Bu konuda İlim
Bölümünde bir parça açıklama geçmişti.
"Enes şöyle demiştir: "Ömer'in yanında bulunduğumuz
sırada bize 'Zorlama ve yapmacık tavır takınmak bize yasak edildi' dedi."
Humeydi'nin ifadesine göre Sabit vasıtasıyla yapılan bir başka rivayette Enes,
Hz. Ömer'in "....... Fakiheten ve ebba = meyveler ve çayırlar"(Abese
31) ayetini okumuş ve "ebb nedir?" diye sormuş, ardından "Biz
bununla mükellef tutulmadık" veya "Bize bunu yapmak emredilmedi"
demiştir.
Taberi'nin sahih bir isnadla Asım b. Küleyb vasıtasıyla
babasından nakline göre İbn Abbas "Ayette geçen 41 ebb, insanların değil,
hayvanların yediği şeylerden yerde bitenlerdir (çayırlar)" demiştir.
"Peki Allah'ı kim yarattı?" Müslim'in naklinde bu
ifade "Gönlünden böyle bir şey geçen kimse amentu billah desin"
şeklindedir.(Müslim, İman) Bir başka rivayette ise "Allah'a ve Nebilerine
iman ettim desin" buyurulmaktadır. Ebu Davud, Nesai'nin yaptıkları bir
rivayette ise "Allahu ahad, Allahu's-samed deyiniz" ifadesi yer
almaktadır. Bunun ardından "Sol tarafına tükürsün, sonra Allah'a
sığınsın" emri yer almaktadır. Ahmed b. Hanbel'in Aişe r.anha'den nakline
göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Herhangi birinizin gönlünden
böyle bir şey geçecek olursa Allah'a ve Resulüne iman ettim desin"
buyurmuştur.(Ahmed b. Hanbel, V, 214) İşte bu ondan sözkonusu vesveseyi
giderir.
Ebu Hureyre'nin naklettiği bir başka hadiste ise şöyle
denilmektedir: "Şeytan devamlı olarak size gelir ve şunu kim yarattı, şunu
kim yarattı der. Sonunda da Allah'ı kim yarattı diye sorar. Herhangi birinizin
aklından böyle bir şey geçtiğinde Allah'a iman ettim desin." Bir başka
rivayette ise Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
"Bu, imanın açık ve sarih alanıdır" buyurmuştur. Ebu
Davud'un Süheyl b. Ebi Salih, babası isnadıyla Ebu Hureyre'den yaptığı
rivayette sahabinin istediği herhalde budur. Ebu Hureyre şöyle demiştir:
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sahabilerinden bazı
kimseler gelerek "Ya Resulallah! Bizim aklımızdan öyle çirkin şeyler
geçiyor ki onu konuşmayı büyük bir vebal kabul ediyoruz. Bunları dile
getirmenin karşılığında dünyadan şu kadar malımız olmasını istemezdik"
dediler. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Gerçekten böyle mi oldu?
Bu samimi imandır" dedi. (Ebu Davud, Edeb) İbn Ebi Şeybe'nin nakline göre
İbn Abbas şöyle demiştir:
Adamın biri Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek şöyle
dedi: Benim aklımdan öyle şeyler geçiyor ki bunları konuşmaktansa yanıp
külolmayı tercih ederim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona şöyle cevap
verdi:
"Bunu vesveseye katan Allah'a hamdolsun." Bundan sonra
Hattabi "sarihu'l-iman" ifadesini açarak bunun gönüllerinden geçeni
konuşmayı büyük bir vebal kabul ettiren, şeytanın içlerine attığı vesveseyi
kabule engelolan bir unsur olduğunu ifade etmiştir. Şayet bu samimi iman
olmasaydı gönüllerinden geçen o şey, onların gözünde ağır bir vebal olarak görülmez
ve buna tepki koymazlardı. Vesvesenin bizzat kendisinin sarihu'l-iman olması
kastedilmemiştir. Tam tersine o şeytanın vesvesesi ve hilesidir.